- “Birbirleriyle kesişen, ters yönlere uzanan ‘raylar’ üzerinde bir arayıştır onun hayatı.”(Ön söz)
Bugün yine, yeniden hüzünlü ve ponçik bir öykü ile karşınızdayım. Bu kitabı yazmaya karar vereli çok olmuştu. Fakat tam da infial oluşturan, gündemi sarsan, Kedi Eros haberi ile aynı zamana denk gelmesi
hayatın ilginç rastlantılarından başka bir şey değil. (Kendinizden güçsüzlere zarar vermekten vazgeçin artık!)
Amerika’nın yazmaktan para kazanan ilk adamı Jack london’ın dünyaca bilinen bir diğer eseri Beyaz
Diş’e (White Fang) bakacağız bugün.(Daha önce Martin Eden’i konuşmuştuk) Bu kitabı yıllar önce ilk
kedimiz kaybolduktan bir süre sonra okumuştum. O yüzden benim için hissettirdiği İlk duygu hüzün. :
( Klasik eserlere ön yargılı olan bütün bıldırcınlara öneririm. Pişman olmazsınız. 5. sınıftan itibaren keyifle
okunabilir. Çok fazla yayınevinden baskısı var o yüzden öneride bulunamıyorum, internet yorumlarına bakarak karar verebilirsiniz.
Bu girizgah yeter sanırım:) Yarı kurt olan güçlü köpek Beyaz Diş’in vahşi doğa ve acımasız insanoğluyla
mücadelesini okuyacağız. Yarı köpek annesi Kiche ile grubun yaşlı ve deneyimli kurdu Tekgöz’ün hayatta kalmayı başaran tek yavrusudur Beyaz Diş. Diğerleri soğuk ve açlığa yenik düşünce, bu tek yavrusunu da kaybetmemek için annesi avlanmaya gider.
” Ama vahşi doğa, vahşi doğadır. Annelik de vahşi doğanın içinde de, dışında da anneliktir ve her zaman son derece koruyucudur.” (Eskiden okuduğum için sayfa sayılarını not etmemişim)
Üstelik babasını bir vaşak öldürmüştür. Mağaradan çıkmaması tembihlenen, bir başına annesini bekleyen Beyaz Diş’in duyguları kitapta şöyle anlatılmaktadır:
“Dünyası kasvetli bir dünyaydı ama bununla kıyaslayacak başka bir şey bilmediği için kasvetli olduğunun farkında değildi. Loş bir ışık vardı içeride, fakat gözlerinin başka bir ışığa alışması gerekmemişti hiç. Küçük bir dünyaydı onunki; sınırları inin duvarlarıyla başlayıp bitiyordu ama dışarıdaki koca dünya hakkında herhangi bir şey bilmediği için, varoluşunun böyle dar bir alanla sınırlanmış olmasından sıkıntı duymuyordu.
Ama bu dünyanın bir duvarının diğer duvarından daha kısa olduğunu erken keşfetmişti. Burası ışığın geldiği yöndü.”
Bu cümlelerden anladığımız üzere yavru kurdumuz pek merak ettiği dünya ile tanışır. Ve aslında hiç merak
edilecek bir yer olmadığını, hele “insan” denen varlığın sadece kendisini düşünen gerçek “vahşi” olduğunu
tecrübe eder. Artık annesi ile birlikte Kızılderili sahibi Gri Kunduz’un kampındadırlar. Ona hiç rahat vermeyen düşman köpek Lip Lip ve diğerleri… Sonra annesinden ayrılma derken acı hatıralar biriktirmeye başlar.
” Yavru kurt bir insan gibi düşünseydi, hayatı doymak bilmez bir iştah, dünyayı da sayısız iştahlının kol gezdiği, birbirlerini kovaladığı, avladığı ve avlandığı, yediği ve yendiği, şiddet ve karmaşa dolu tam bir oburluk ve katliam kaosu içindeki, tesadüflerle yönetilen, acımasız, plansız, sonu olmayan bir yer olarak tasavvur edebilirdi.”
Burada baştan aşağı özet verip her şeyi anlatmaktan hoşlanmıyorum. Sevdiğim yerlere değineyim, merak edin ve kendiniz okuyun istiyorum. O yüzden benim kitap yazılarım klasik özetlerden bir tık farklı. Umarım hoşunuza gidiyordur. Ama bu kitapta öyle güzel alıntılar yazmışım ki not defterime. Şu an hepsini buraya yazmamak için zor tutuyorum kendimi. 🙂
Velhasıl kelam Gri Kunduz’dan sonra Güzel Smith ve Weedon Scott gibi efendileri de olur Beyaz Diş’in. Türlü türlü acılar ve hayalini bile kurmadığı mutluluklar yaşar.
Hayat tam olarak da böyle bir yer değil midir zaten. Bizim için bile zor olan bu hayat hayvanlar içinde kolay değil tabii ki. Ve kitapta dediği gibi:
“Onun sevgisi ibadet gibi sessiz ve gösterişsiz bir sevgiydi.” Bizi böyle sevmeye devam ediyorlar kitaptan son bir alıntıyla çevresine Acıdan başka bir şey vermeyenlere de iki kelam etmek istiyorum:
“Dişisine kötü davranan tek hayvan insanoğludur.”
“İnsan güçsüzlüğünü, kendinden daha zayıf yaratıklardan çıkarmaya çalışıyor, Böylece kendi varlığını kanıtladığını sanıyordu.”
Lütfen okuyun, okutun. Bu dünya hepimizin.
Yazar: K.B.